Zayende Travel Agency Biz geziyoruz, haydi siz de gelin . travel . culture . overland . photograph
. seyahat . kültür . sarı otobüs . fotoğraf
Ana Sayfa Yurtiçi Geziler Yurtdışı Geziler İstanbul Gezileri Online Fotoğraf Atölyeleri Zayende Atölye Fotoğraf Gezileri
.::İSKENDERİYE'den HURGADA'ya MISIR 23 Ocak - 1 Şubat 2024 ::.    .:: AMRİTSAR'dan VARANASİ'ye KUTSAL SULARDA HİNDİSTAN 8-17 Mart 2024 ::.    .::Balina Göçü Zamanı KOLOMBİA ve Gizemli PERU 6-20 Temmuz 2024    Hizmet Verdiğimiz Kuruluşlar Hizmetler Hakkımızda Bize Ulaşın
Bozcaada

Cilveli güzel Bozcaada
 Yazı ve Fotoğraflar : Yelda Baler
 
Yılın sekiz ayını sakin ve sessiz geçiren Bozcaada, yazın gelmesiyle birlikte allı pullu elbiselerini giymiş, neşesini bulmuş cilveli bir güzele dönüşmüştür. Bir de üstüne üzümün hasat mevsimi eklenince sokakları, bağları ve insanları bağbozumu telaşı kaplar.
 
 
                                                                      
 
Sabahın çok erken saatinde vardığım Geyikli İskelesi’nde Bozcaada’ya gidecek arabalı vapuru bekliyorum. Kıyıdaki şezlonglardan birine oturmuş çayımı yudumlarken bir kaç saat önce denizde batan turuncu dolunayı hatırlıyorum. Ve ardından ortalığı lâl sıcaklığına döndüren gün doğumunu.
 
Arabalı vapura geçtiğimde adaya gidecek olmanın verdiği o bildik heyecan ruhumu sarmıştı çoktan.Yaklaşık 45 dakika süren deniz yolculuğunda adaya ilk kez gelenlerin şaşkın ifadeleri ve nidaları gittikçe artar. Çünkü kendilerini adaya taşıyan vapur karaya yaklaştıkça gözlerinin önünde büyüyen boz bir adadan başka bir şey değildir. Kıyıda bir kaç bina, bir kale ve göz alabildiğine boşluk. İlk görenlerin ağzından hep aynı sözcükler dökülür “Bu mu Bozcaada?”
 
Oysa karaya adım atar atmaz Bozcaada’da yaşamanın bir şenlik havasını da beraberinde getirdiğini hissedersiniz. Tanımlayamazsınız önce ne olduğunu. Adada geçirdiğiniz bir günün ardından anlarsınız bu neşenin aslında plajlarından, limanından, küçük restoranlarından, Bozcaada’yı anlatan hediyeliklerden, kahvelerinden, evlerin kapı pencerelerini süsleyen sardunyalarından, begonvillerinden, bağlarından, üzümlerinden geldiğini.
 
Türkiye’nin köyü olmayan tek ilçesidir Bozcaada. Hepsi hepsi 42 kilometrekare. 14 millik çevresinde on iki burun ve on bir koy bulunmakta. Denize kucak açmış koylardan yalnızca Ayazma Plajı’nda gününüzü geçirebileceğiniz ve nefis Bozcaada yemeklerini yiyebileceğiniz tesisler bulunmakta. İster sabah ister öğlen mutlaka patlıcanlı ve rezeneli gözlemenin tadına bakmalısınız. Adanın etrafında esen rüzgârlara göre kendinize ıssız bir koy da seçmeniz mümkün; Ayazma, Sulubahçe ve Habbeli koyları poyrazda, Tuzburnu, Çayır ve Ova kıyıları lodosta sizleri bekliyor. Tertemiz deniz Haziran ve Eylül aylarında sıcak Temmuz ve Ağustos’ta gelen akıntılarla oldukça serin. Merkezden minibüslerle plajlara ulaşmanız mümkün.
 
Adada yerleşimin M.Ö. 2000 yılında Pelasg'larla başladığını ve günümüze kadar kesintisiz olarak sürdüğünü gösterir kaynaklar. Çanakkale Boğazı'na hakim konumunun adaya kazandırdığı stratejik önemi dolayısıyla pek çok savaşa sahne olmuş ve çok defa el değiştirmiş Bozcaada, 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması'yla Türkiye topraklarına katıldı.
 
Osmanlı dönemi eserlerinden Köprülü Mehmet Paşa ve Alaybey Camileri ve Venedik döneminden kalma kilise görülebilir. Adanın Kuzeydoğu tarafındaki kayalık üzerine kurulmuş kalesi ise daha gemi adaya yaklaşırken sizde merak uyandırmaya başlar. Venedik, Ceneviz, Bizans ve Osmanlı dönemlerinden izler taşıyan kaleyi mutlaka ya sabah erken saatlerde ya da akşam üzeri saatlerde gezin.
 
Gündüz zamanınızı nasıl değerlendirmek isterseniz onu yapın ama akşam gün batımında mutlaka adanın batı ucundaki Polente Feneri’nin yanında olun. Güneşi uğurlarken hemen arkanızdaki Rüzgar Enerji Santralindeki 17 tane rüzgâr gülünün çıkardığı ritmik ses tüm düşüncelerinizi alıp uzaklara götürecek. Yalnız Bozcaada’nın değil Çanakkale taraflarının da elektrik ihtiyacını karşılayan bu kocaman ama narin görünümlü rüzgâr güllerine kadın ismi verilmesi de narinliklerine bir nükte olsa gerek. Zeynep, Arzu, Elizabeth, Rita... Şansınız varsa Polente Feneri’ndeyken batı yönünde güneşi batırırken doğu yönünde de dolunayın yükselişini izler ve defa defa buralara gelmek için kendinize söz verirsiniz.
 
Akşam saatlerinde adada canınız ne yemek istiyorsa ona göre bir lezzet mutlaka bulursunuz. İster limandaki restoranlarda balık ziyafeti ister arka sokaklarda küçük ama şık yerlerde ada yemekleri. Sonrasında da ister sokak kahvelerinde mis gibi kahve ve tatlılar ister Salhane’de müzik ve dans.
 
Gece kaçta yatmış olursanız olun erken kalkın ve adanın sokaklarına bırakın kendinizi. Kiralayacağınız bisikletle turlayacağınız gibi koca çınarların altındaki kahvelerde kendinize kahvaltı ziyafeti çekebilirsiniz. Hem hazırlanmış nefis kahvaltı sofralarına dahil olabilir hem de fırından aldığınız tazecik ekmekle ada reçellerinden oluşan bir menü hazırlayabilirsiniz.
 
Sokak aralarını hiç ihmal etmeyin. Adanın kalbinin buralarda attığını hissedeceksiniz. Butik otelleri, galerileri, dükkânları ve her yanından çiçek sarkan güzelim evleri içinizde yer edecek anlar yaşatacak.
 
Bozcaada’ya özellikle Temmuz ve Ağustos aylarında geliyorsanız aracınızı Geyikli iskelesinde bırakmanızı ve adada minibüslerle ulaşımı sağlamanızı öneririm. Böylece feribot saatlerinde yaşanan telaştan da uzaklaşmış olursunuz. Ve yine bu dönemde adadaysanız bazı konaklama yerlerinde artan fiyatlara dikkat. Tüm kışın acısını çıkarmak isteyen otel ve pansiyon sahipleri hafta sonu tek gece konaklamalarda iki bazen üç gecelik fiyatlarla odalarını veriyor.
 
Adanın merkezinden uzaklaşıp içerilere doğru yol alırken mutlaka bir bağın kıyısından ya da içinden geçersiniz. Durup bir bakmalı bağlara, çalışanlara, sepetlere konmuş üzümlere, ilerideki bağ evine. Gözün alabildiğine uzanan, bittiği yerde denizle kucaklaşan bağlar adanın boz görünümüyle tamamen zıtlık oluşturmakta. Bağbozumunun en güzel yaşanacağı yerdir belki de Bozcaada. Bağların üzerinde esen rüzgârlar iyot kokusunu serpiştirir asmaların üzerine. Güneşin olgunlaştırdığı üzümler toplanırken salkım salkım, üzümün şaraba yolculuğu da başlamış olur. Çavuşüzümü, Vasiliki, Karalahna, Cabarnet Sauvignon, Chardonnay, Merlot ve Kalecik Karası üzümleri adanın en önemli üzümleridir. 
Adanın antik çağdaki adı Tenedos. Tenes adında bir adalının bulduğu yabani asmayı yetiştirmesi ve geliştirmesiyle ada üzümle ve şarapla tanışmış. Öylesine bereketli olmuş ki bağlar, adanın dışına da gönderilmiş üzümler. Adanın adıa da Tenedos denmeye başlanmış. Tenedos'un paralarında bile üzüm salkımları bulunması bu bereket yüzündenmiş. Bozcaadalılar bağçılığın adanın tarihi kadar eski olduğunu söylerler.
 
Toplanan üzümün şaraba uzanan yolu bir hayli uzun. Şişelenen ve dinlenmeye alınan şaraplar yıllar sonra şarap satış merkezlerinde raflardaki yerini alıyor. Ve siz hangi dükkana girerseniz girin damak tadınıza uygun birini seçebilirsiniz.
 
Adanın tüm güzelliklerini yaşamanız için aslında topu topu üç dört ayınız varmış gibi görünse de diğer zamanlarındaki sessizliğini yaşamalısınız. Feribota binmiş adadan ayrılırken içiniz kıpır kıpır, cepleriniz tüm kış boyunca size yetecek anılarla doludur.
 
 
ÜZÜMÜN ŞARABA YOLCULUĞU
 
Kınalı ellerle toplanan üzümler, kasalara konularak en kısa sürede hasarsız bir şekilde traktörlerle fabrikalara taşınıyor. Bozcaada'da bu traktörlerin adı pırpır. Kapıda dizilen pırpırların üzerindeki kasalar sırasıyla kantarda tartılıyor. Ağırlığı alınıp deftere kaydedilen üzümler saplarından ayrılması için kanala boşaltılıyor. Herkesin hesabı en küçük gramına kadar tutuluyor. Kimsenin kimseye hakkı geçmeyecek. Beyaz üzümün sapları kesinlikle ayrılırken siyah üzümün sapları ayrılmayabiliyor. Ezme işleminde önemli olan üzümün kabuğunu çatlatmak ve çekirdeği ezmemek. Çünkü çekirdeğin içindeki "tanen" şarabın tadını bozabilir. Filmlerde izlediğimiz, kızların eteklerini toplayarak neşeli çığlıklar ata ata yaptığı ezme işlemi artık makinelerle yapılıyor. Pres makinalarında sıkılan üzümlerden üzüm suyu yani şıra elde ediliyor. Şırada bulunan sap, kabuk, toz ve yabani maya gibi istenmeyen maddeler filtrasyon işlemi sırasında ayrılıyor. Depolara alınan şıra fermantasyona hazırdır artık. Üzüm suyunun şaraba dönüşmesi işlemi burada başlıyor. Üzümün içinde doğal olarak bulunan şeker şarap mayaları tarafından alkol ve karbondioksit gazına dönüştürülüyor. Ve şarap hayat bulmaya başlıyor. Sıcaklığı sabit tutmak çok önemli. Tatlı, buruk, ekşi karmakarışık kokuların içinde başında nöbette bekleniyor çoğu zaman. Üzümdeki şekeri yiyip bitiren şarap mayası, ortamda şeker kalmadığı zaman işlevini bitiriyor. Şekeri biten şıra sek şaraba dönüşüyor. Bazen de sıcaklık birden düşürülerek mayaların yaşamaları ve ortamda şeker bulunduğu halde alkol üretimi engelleniyor ki bu da şırayı dömisek şaraba dönüştürmekte. Fermentasyon sırasında oluşan aroma, renk ve tat maddelerinin gelişimi izlenerek şarabın genç mi eskitilmiş mi içileceğine karar veriliyor. Fermantasyonu biten şarapların görüntüsü bulanıktır. İnceltmeye bırakılan şarabın içerisindeki tortu dibe çökmesi şişelemenin ilk aşamasını oluşturuyor. Saklama sırasında tortu oluşmasını engellemek için şarap -5 C ye kadar soğutulup dinlendiriliyor.
 
Üzümlerin pek çoğu kabuğunun dışında beyazdır. Kabuk üzüm ezilmeden çıkarılabilirse renksiz bir şıra ve beyaz bir şarap üretilir. Şaraba kırmızı rengini vermek için şırayı renk maddeleri içeren, üzüm kabuklarıyla bekletmek gerekiyor. Cabarnet Sauvignon ve Zinfandel gibi kırmızı üzümlerden ancak, kabuklar mayalanma işlemi sırasında belirli bir süre şırada bırakılırsa kırmızı şarap elde edilebilir. Bekletme süresi şarabı yapanın isteğine bağlıdır. Bu sürenin uzunluğuna göre şarap beyaz, rose veya kırmızı olur. Sonunda vasiliki, öküzgözü, narince, misket hepsi ama hepsi yolculuklarını bitirmişler birbirinden güzel şişelerine konulmuşlardır.
 
Üzümün şaraba yolculuğu bitmiş, insanın kendi yolculuğu başlamıştır artık. Yemekle şarabı eşlemek herkesin damak tadına özel eşlemelerdir. Kırmızı şarabı seven biri için beyaz etle kırmızı şarap içmenin sakıncası mı olabilir? Ya da kırmızı etle beyaz şarap içilmez diye bir kural mı vardır? Hayır. Dedim ya bundan sonrası sizin payınıza düşendir artık. Bana düşen ise üzümün şaraba yolculuğunu çekmekti. Ben de çektim…
 

Bu yazı ve fotoğrafların bazıları, Skylife dergisinde yayınlanmıştır. Tüm telif hakları Yelda Baler'e aittir.  Sanatçının yazılı izni olmaksızın hiçbir şekilde ve internet dahil hiç bir ortamda bölümler halinde de olsa, yayınlanamaz ve kullanılamaz.

 
»» Kullanıcı Adı
»» Şifre

  Beni Hatırla
»» Şifremi Unuttum
»» Yeni Üyelik









Kapalı Grup Gezileriniz için lütfen bizimle iletişime geçin. 

İSTANBUL SEMT GEZİLERİ 

 *  KİŞİYE VE GRUPLARA ÖZEL SEYAHAT PROGRAMLARI

UÇAK BİLETLERİ

VİZE İŞLEMLERİ


9.05.2024  
 
 Pt  Sa  Ça  Pe  Cu  Ct  Pa
1
2
3
4
5
      1   2   3   4   5
  6   7   8   9   10   11   12
  13   14   15   16   17   18   19
  20   21   22   23   24   25   26
  27   28   29   30   31    
  Tüm Etkinlikler
©2008 - ZAYENDE Travel Agency- TURSAB A 5937 Bagdat Caddesi Feneryolu Sit. 131/103 Feneryolu / Kadiköy - Istanbul ( Feneryolu Sabit Pazari Yani Köşe Bina )

* Sitemizi kullanarak KVKK bilgilendirmemizi, çerez kullanim ve gizlilik politikamizi kabul etmektesiniz.

Tel: 00 90 216 348 90 87 - Faks: 00 90 418 35 00 - GSM - 00 90 533 668 04 10 / Kroki İçin Tıklayınız >>>
zayende@zayende.com
© Sitede bulunan yazi ve fotograflar, telif haklari kanununa göre yazili ve internet dahil hiç bir ortamda bölümler halinde de olsa, izinsiz yayinlanamaz ve kullanilamaz.
Zoom Ajans
havuz